KARANLIĞIN GÖLGESİ İSTANBUL SEMALARINDA!
“Dark İstanbul’un fantastik, korku, gizem, polisiye ve psikolojik gerilim dünyasındasınız!”
Adem’le Havva’dan beri süregelen cinsler arası amansız ve kadim çatışmanın ortasındasınız. Kara kanatlı düşmüş melekler, katledilen kadınların kanlarıyla büyüyen ölüm ağacı, yosuna bulanmış taş duvarlı balkondaki vahşi cinayetler, Beşiktaş Kolonisi’ndeki infaz memuru, Boğaz Köprüsü’ndeki gizemli intiharlar, şeytan kanatlı Hezarfen Çelebi’nin döngüsü, korkudan korkmanın dayanılmaz paradoksu, Şehir Hatları Vapuru’nun görünmeyen yolcuları, düşle gerçek arasındaki saplantılı aşk, oyuncak bebeklere can veren ötekiler ve bunlar olurken omuzunuzda beliren el…
İstanbul’un karanlığı, geçmişiniz, şimdiniz, geleceğiniz, korkup da derinlerinize gömdükleriniz; sizin gerçeğinizdir…
Yüzleşmeye hazırsanız, Dark İstanbul’un dünyasına giriş yapmak için sayfayı çevirin!
İlham Kaynağı: Aşkın Zengin Akkuş / Tapınak Fedaileri / Dark Antoloji Birinci Kitap
Bu öykümün çıkış noktası, kadim zamanlardan bu yana, kadın ve erkeğin arasında yaşanan çatışmalar oldu. Aralarında geçen amansız savaşların taktiklerini, cephelerini, yıkım ve kazanımlarını vurgulamak istedim. Okuduğum kitaplarda, yaşadığımız dünyada hatta ülkemizde, erkeğin kadına bakışının yaratılıştan bu yana hiç değişmediğini, sadece şekil değiştirerek aynı ilkellikle devam ettiğini görüyordum. Bugüne kadar yazdığım kitaplarda kadının yerini farklı şekillerde anlatırken, bu öykümle birlikte konunun daha da derinlerine inmek istedim. Dinler tarihiyle ilgili kaynaklarda ve kutsal kitaplarda okuyup dikkatimi çeken bazı detaylar, bu öyküyü yazmama vesile oldu. Öykü, aynı zamanda yakında yayımlanacak olan romanımın kısa bir özetidir.
İlham Kaynağı: Aşkın Zengin Akkuş/ Şeytan Kanatlı Melek/ Dark Antoloji Birinci Kitap
Galata Kulesi her zaman dikkatimi çekmiştir. Kulenin tarihi dokusunu, geçmişte burada neler yaşandığını ve kuleyle birlikte adı anılan tarihsel figürleri araştırmaya başladım. Fakat bunu yaparken aklımda bir öykü yazmak yoktu. Sadece merakımı gidermek üzere yapılan araştırmalardı. Fakat kule ve civarıyla ilgili okuduklarım sonrasında, gerçek yaşamla ruhani dünyanın iç içe geçtiği bu öyküyü yazmaya karar verdim. Karaköy civarının genelevle anılma sebepleri de dahil olmak üzere, tarihte Galata Kulesi’ne musallat olan zengin bir tarikatın, bu kuleye verdiği zararları deşifre etmek istedim. Hezarfen Ahmet Çelebi ise en büyük ilhamımdı…
İlham Kaynağı: Attila Şanbay/Lunapark ve Bitmemiş Bir Gece/Dark Antoloji Birinci Kitap
Öykü ve romanlarımın çıkış noktaları çok çeşitlidir. Bazen bir hikâye ve hatta bir karakter, bütünüyle kendisi geliverir, karşıma dikilir. Bana anlatacakları şeyleri vardır. Bazılarımızın bildiği, pek çoğumuzun da bilmediği… Beni bunları yazmakla memur kılarlar. Yazılmak, bilinmek isterler. Ben de sadece, bu gördüklerimi kaleme alırım. (Almak zorunda bırakılırım.)
Öte yandan, elbette her zaman onların gelmesini beklemem. Onlardan önce davrandığım çok zaman da vardır. Onlarla aramızda bir yarış olabilir. Emin değilim… Fakat bildiğim bir şey var, onların zoruyla ya da kendiliğimden yazmaya mecburum. Bu belki bir lanet, belki bir hediyedir…
İşi onlara bırakmaya niyetli olmadığım zamanlarda, iyi bir hikâye anlatabilmek için, beslendiğim çok kaynak vardır. Memoratlar, fabulalar, coğrafi ve tüm genel mitoloji, dinler tarihi, karakter ve olay arketiplerinin okumaları-araştırmaları, sokaklarda oynayan çocuklar, vapurdaki yolcular, folklorik anlatılar hatta sokak dedikoduları… Kimi zaman da loş ve rutubetli tavan araları ya da bodrum katlarında yaşayan tüm o şeyler… İşte bunlardan beslenirim. Bunları yutup sindirmeye yarayan özel alıcılarım vardır benim. Ve bu besleniş hususunda oldukça iştahlı olduğumu da söyleyebilirim. Ben bir anlatıcıyım ve bir kâtip…
İlham Kaynağı: Funda Özlem Şeran/Korkunun Kendisi/Dark Antoloji Birinci Kitap
Dark Antoloji birinci kitapta yer alan öyküm “Korkunun Kendisi” ilk başta ortaya çıktığında, kendi halinde bir metindi. “Korkacak Bir Şey Yok” adını taşıyor ve gece yarısı kurtların uluduğu karanlık bir ormanda, Los Lobos yazılı tişörtüyle, çakan şimşekler karşısında gözünü bile kırpmadan yürüyen, şimdiki hikâyeye göre daha genç yaştaki bir korku tanrısını (bu durumda tanrıça) anlatıyordu. Aradan geçen yıllarda Phobos’la ilgili başka bir novella daha yazsam da bu hali hep ilk göz ağrım olarak kaldı aklımın ve bilgisayarımın bir yerlerinde. En nihayetinde Dark İstanbul’la birlikte, kendine çok daha güvenen ve yıkım gücü de eskisine nazaran hissedilir miktarda artmış olan bir tanrıça çıktı ortaya. İstanbul’un tarihi mekânlarını tıpkı bir turist gibi ziyaret ederken, bir yandan da o mekânların altında uyumakta olan kadim canavarları uyandırması ise en önemli alamet-i farikası. Eh, kıyameti başlatmak için de daha iyi bir şehir bulunamazdı bence.
İlham Kaynağı: Çağdaş Ulus/Ateş Kuşu/Antoloji Birinci Kitap
Dark Antoloji birinci kitapta yer alan Ateş Kuşu isimli öykümün çıkış noktası, birebir şahit olduğum bir intihar vakasıydı… İstanbul’da insanların gözü önünde yaşamına son veren bir kadının yaşadıklarını araştırdığımda, öğrendiklerim karşısında âdeta sarsıldım. Tarikat baskısıyla ruhsal çöküntüye uğrayıp intihar eden genç bir kadını ölüme götüren süreç, en büyük ilham kaynağım oldu. Yaşanmış bir olayı anlatan öykümü okurken tıpkı benim gibi ürpereceksiniz.
İlham Kaynağı: Ercan Akbay/Cellat/Dark Antoloji Birinci Kitap
İngiliz bilimkurgu yazarı Richard Matheson 1954 yılında yazdığı ‘The Omega Man’ adlı kült romanının yeniden uyarlaması olan ‘Ben Efsaneyim – I am Legend’ filmini izlediğimde, yakın gelecekte geçen distopik bir casusluk öyküsü kurmak üzerine düşüncelere daldım. Malûmunuz, salgın hastalık veya nükleer savaşların ardından gelen yitik dünya hikâyeleri bilimkurgu edebiyat geleneğinin yaygın kullandığı arka plan temalarından biridir.
Polisiye roman yazarı olarak, öncelikle uzun betimlemelerden ibaret distopyalardan ziyade, suç odaklı büyük kumpaslar geliyor aklımıza. Burada da tercihim öyle oldu. Bilimkurgu-gerilim-polisiye alt türlerini bir araya getiren öyküyü derin kurulum analizlerine girmeden, tasarruflu bir biçimde yazmaya çalıştım. Büyük dünya savaşı sonrasında tüm metallerin eriyip buharlaştığı ve atmosferi boğduğu bir dünyada yaşayan ağır suçluların -otoritenin yok olduğu bir kolonide- nasıl yargılanıp infaz edilebilecekleri sorusuna yanıt ararken, hikâyeyi ve karakterleri üç bilinmeyenli muamma üzerine yapılandırdım.
İlham Kaynağı: Yurdagül Şahin/Düşten Gerçeğe Gerçekten Düşe/Dark Antoloji Birinci Kitap
Kısacık bir haber okudum, ürperdim, dehşete kapıldım. Böyle bir şey nasıl olur, mümkün mü, araştırmaya başladım. Araştırırken Dark Antoloji birinci kitapta yer alan “Düşten Gerçeğe, Gerçekten Düşe” öyküm ortaya çıktı. Yarattığım anti kahramanın hâlâ etkisindeyim…
İlham Kaynağı: Mehmet Berk Yaltırık/Bakır Tastaki Kan/Dark Antoloji Birinci Kitap
“Bakır Tastaki Kan” adlı öykümün ilham kaynağı 2002 yazında “A Takımı” programının bölümlerinden birinde denk geldiğim bir hikâyeydi. Hikâye diyorum çünkü kaydına hiçbir zaman ulaşamadım. Orada üfürükçü bir kadının okuyup üflemesiyle deliren ve saklandığı Yedikule Zindanları’nda insanları öldüren bir kayıkçının bahsini işitmiştim. Bu bende ta o zamanda bir öykünün ilham kıvılcımını çakmıştı. İstanbul’da, Bizans dehlizlerine açılan harabelerden birine sığınan kayıkçı ve uyanan asırlarca yaştaki kesik başlı cadının onu delirtmesi şeklinde kısa bir öykü parçası karalamıştım. Seneler sonra 2018’de Twitter’da bu öyküyü biraz elden geçirerek flood-zincir şeklinde hikâyeleştirmiştim ama yine de eksik görüyordum. “Dark Antoloji”ye katılmam için davet gelince, eski İstanbul’da geçen bu öykümü yeni baştan yazmaya koyuldum. Eski dünyayla yeni dünyanın, imparatorluğun izleriyle cumhuriyetin bir arada bulunduğu o siyah beyaz, daima kalabalık ve kozmopolit ama şimdiye göre daha sakin İstanbul kareleri bu hikâyenin vücuda gelmesinde belki de en önemli ilham kaynağı oldu.
İlham Kaynağı: Özlem Ertan/Davetli/Dark Antoloji Birinci Kitap
Dark Antoloji birinci kitapta yer alan öyküm ‘Davetli’ gerçek bir olaya dayanıyor. İstanbul Ermeni kültürünün en iyi hissedildiği semtlerden biri olan Samatya semtinde yaşayan bir Ermeni kızın başından geçen korkutucu olayları, bunları bizzat yaşadığını iddia eden birinden dinledim. Ancak tabii ki bana aktarılan olayı birebir değil, Ermeni geleneklerine ve Hıristiyan inanışına uygun, demonik bir musallat öyküsü şeklinde kurgularken, kimliklerini ifşa etmemek için öyküde bahsi geçen kişilerin isimlerini değiştirdim.
İlham Kaynağı: Nurgül Çelebi/Ölüm Ağacı/Dark Antoloji Birinci Kitap
Dark Antoloji birinci kitapta yer alan ‘Ölüm Ağacı’ isimli öyküm Haydarpaşa tren garında, rayların arasında gördüğüm masum bir siluetin yıllar sonra zihnime yansımasıyla çıktı ortaya. Sonsuzluğa akar gibi görünen rayların muazzam bir düzenle sıralanıp düz bir çizgide uzanmasına inat, bu masum siluetin sahibi olan minik kızın aykırı bir duruşu vardı. Kendisine bakan kişinin huzurunu kaçıran, içinde bulunduğu kusursuz bir tabloyu bozan isyankâr bakışları evrensel düzene karşı savaş açıyordu âdeta. Elindeki bez bebeğin sökülmüş bacakları, yuvarlak yüzünün ortasına iliştirilmiş düğme gözlerinde birinin kaynağından kopmuş olması zihnime yıldırım misali düşmüştü. İşte bu ufak yüreğin parçalanmış bir ailede dünyaya gelmiş olduğu fikriydi ilk ilhamım. Bir kıvılcım, zihnimde arka arkaya sıralanan kadın cinayetleri ve onların bedenlerini göğe yükseltme arzusuyla yanıp tutuşan Toprak Ana Gaia’nın hikâyesini oluşturdu.
Bu evrende kadınları zayıf gören algıya inat, olabildiğince korku salan, tekinsiz kadınların hayaletleri onlara el kaldıranları bir kez daha düşündürmeli…
İlham Kaynağı: Murat S. Dural/Şehir Hatları Vapuru/Dark Antoloji Birinci Kitap
“Dark Antoloji” kapsamında birinci kitapta yer alan, “Şehir Hatları Vapuru” öyküm her şeyden önce üniversite lisans ve yüksek lisans zamanlarıma, Üsküdar İskele yakınında geçen gençlik yıllarıma dayanıyor. O zamanın tahayyülü, bir başlangıç noktası oldu. Küçüklüğümden itibaren İstanbul ve Üsküdar sahilinde büyümek, denize ve hallerine aşina olmak oldum olası beni büyülemiştir. Özellikle eskiden babaannemin sonrasında bizim ve en nihayetinde oturduğum ev olan apartman dairesi lodos ve sis manzarasına, fırtınalara şahit olmak için harika bir konumdadır. Her zaman tazeliğini koruyan bu gizemli İstanbul, bu kentte var olan gündüz gözü düş görmemin de belki de birinci sebebidir. Öykünün özeline gelirsek, sekiz yıl boyunca Eminönü’ne, oradan da Laleli’deki İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ne yol alırken toplu taşımalarda gördüğüm karışım, iş ya da okuluna gidenlerin yüzlerindeki ifadeler onları daha yakından izlememe, vapurları benim için daha da kıymetli saymama neden oldu. Tüm İstanbul’u bir yere sığdırmak istediğimde bunun bir vapur ve seferi olacağını düşündüm. Çıkış noktam deniz yolunun imkânsız olduğu bir sis dünyası içinde gelip geçenlerin dokuları, ruhları ile bıraktıkları asıl İstanbul panoramasını çizmekti. Bunu yaparken başta gerilim, sonra korku ve sonuçtaki o nefes verme etkisini yaymaya, farklı koltuklarda, vapurun farklı yerlerinde farklı karakterlerin temsil ettiği halleri aktarmaya çalıştım. Umarım başarmışımdır. Umarım diyorum, nitekim İstanbul gibi bir sır dünyasını keşfetmek, bir sınır çekmek ya da onu ufaltmaya çalışmak imkânsız. “Şehir Hatları Vapuru” öyküsü işte tam bu noktada özel bir seferle yol almaya başlıyor. Çünkü İstanbul ağırladığı halkından azade, kendine münhasır, kendi hayatı, yaşantısı olan bir diyar. Naçizane ancak öykünebiliyor, yarenlik etmeye çalışıyoruz. Korksak da yenmeye çalışsak da kirletsek de isyanlarımızın evi olsa da ona aşk her daim bâki kalıyor. İstanbullu olmak hem lodosunu hem poyrazını hem güler yüzünü hem de öfkesini sevince yerini buluyor.
İlham Kaynağı:Uğur Kılınç/Müzedeki Fısıltı/Dark Antoloji Birinci Kitap
Öykümün çıkış noktası, Osman Hamdi Bey’in 1880’li yıllarda Lübnan’da yaptığı arkeolojik kazılar sonucunda ortaya çıkardığı kral mezarları oldu. Bilindiği üzere Osman Hamdi Bey, Osmanlı’nın önemli ressam ve arkeoloğu olmasının yanı sıra İstanbul Arkeoloji Müzesi’nin kurulmasında öncülük etmiştir. Onun Sayda’daki kazılarda ortaya çıkardığı lahitlerin gizemli bir aurası olduğunu düşündüm. Öyle ki, bu lahitlerde gotik yazının önemli isimlerinden biri olan Lovecraft’ın pek çok korku anlatısına esin kaynağı olan Cthulhu Mitosu’nun izlerinin olabileceğini hayal ettim. Böylece öykü İstanbul Arkeoloji Müzesi’nin, gizemli lahitlerin ve Cthulhu’nun üçgeninde bir gotik anlatı hâlini aldı.
İlham Kaynağı:Uğur Kılınç/Omuzumdaki El/Dark Antoloji Birinci Kitap
İstanbul’un eski konakları artık orada yaşamayan insanların hatıralarıyla dolu ve bu anılar her zaman mutlu değil. Omuzumdaki El, günümüz İstanbul’undaki kalabalığın içinde sözü geçen anıların sesini duyan ve dokunuşunu hisseden bir adamın öyküsü.
İncelemeler
Henüz bir inceleme yok